Zepuralı Kadınların Çığlıkları
İlk kez bir
arkeoloji makalesinde karşıma çıkmıştı Zepura. Konu Lineer B metinlerindeki
Anadolu kadınlarıydı.
Lineer B, Bronz
Çağı Miken uygarlığının kullanmış olduğu dil. Epeyce eski bir Yunanca. Metinler de Mikenlerin Pylos kenti
kazılarında bulunmuş kil tabletler. Birkaç bin yıl toprak altında kalmışlar ve
bu tabletlerde Anadolu’dan gitmiş kadınlarla ilgili satırlara rastlanmış. Bu
satırların arasında da Zepura sözcüğü. Bodrum’un Tunç Çağındaki ismi diyorlar. Bodrum’un
daha sonra Zefiros olarak adlandırıldığını anımsayınca, en azından ilk başta
aklıma yattı bu iddia. Anlaşılan konuyla ilgili araştırmacıların da kafasına
yatmış.
Tablet dokuma
tezgâhlarından, tezgâhların başlarında çalışan kadın ve çocuklardan bahsediyor.
Bir ara bu dokuma işçilerinin geldikleri veya çok büyük ihtimalle
getirildikleri yerlerin isimleri de sıralanıyor: Miratija, Kinidja, Aswija ve
Zepura. Hepsi aşağı yukarı Batı Anadolu’yla ilişkilendirilebilecek yer
isimleri. İtiraz edenler var ama dedim ya şimdilik Anadolu bağlantısından
yanayım.
Elbette bir
öyküsü de vardı bu Zepuralı kadınların. Nasıl gelmişlerdi bu Pylos denen yere,
yaklaşık 3000 küsur yıl önce? Kendi istekleriyle mi? Yoksa zorla kaçırılıp bir
Miken yelkenlisiyle mi? Köle miydiler? Yoksa savaş ganimeti mi?
Pylos’un ani bir saldırıyla yok olduğunu
biliyoruz. Saldırı sırasında kentin ateşe verilmesi tabletleri korumuş. Yani bu
saldırıya borçluyuz Zepuralı kadınlar hakkındaki bilgimizi. Acaba bu sırada onlara ne oldu?
Bazen gecenin
bir saati Bodrum’un Kumbahçe sahilinde dolaşır denizi dinlerim. Sanki bir
şeyler duymaya çalışırım. Karanlıktır. Pek bir şey gözükmez. Ama yeterince dikkat
kesilirseniz, sesler belirmeye başlar denizin üzerinde yakamozlar misali. Oradan
buradan, kilometrelerce, yüzlerce yıl uzaklardan. Sanki körfez bir mercek gibi
hepsini sahile gönderir. Bir anda taşlar kıpırdamaya, oynamaya başlar. Kimisi
arkaya arkaya melodik bir sesle kalkar iner. Çevrenizde dolaşırlar. Ürkek.
Kararsızlık içinde. Elinizi atarsınız, hop öbür taraftalar. Atlarsınız üzerlerine
ama tam yakaladım derken elleriniz denizin içinde bakakalırsınız avuçlarınızın
arasından akan suya. Biraz da ıslanırsınız. Ama meraklanmayın, hemen terk
etmezler sahili.
Terk etmezler,
çünkü çığlıklar duyulmak ister. Kovamazsınız, başınızdan atamazsınız, sessizleştiremezsiniz.
Bir kere o refleksi göstermeniz, sese doğru hafiften bile olsa dönmeniz yeter. O
yüzden hareketsiz kalın, dönmeyin, hiçbir şey yapmayın, eğer çığlıklarla
uğraşmak istemiyorsanız. Ha uğraşırsanız ne olur? Artık o çığlıkların sahipleri
yoktur, onlardan geride hiçbir şey kalmamıştır fiziksel dünyada. Belki bir
sözcük, birkaç satır, bir fotoğraf. Ya da 3000 yıllık bir kil tablette bir
sözcük. Sizi sahilde bir gece vakti bulan bir sözcük. Çığlığı, yakılan ağıtı
iliklerinizde hissettiren bir sözcük. Düşündüren, sizi binlerce yıl geriye
götüren bir sözcük.
Ama çığlık
duymaya meraklıysanız, o zaman aniden parlar, açılır saçılır, belleğinizin
belki de hiç tanımadığınız bir kısmında bir ışık olur. Işığın izinden
giderseniz karaltılar görürsünüz, gölgeler. Yanına yaklaşırsınız gölgelerin,
yaklaşmak istersiniz ama bir şeylere takılırsınız, düşecek gibi olursunuz,
belki de düşersiniz. Tam kalkarken düştüğünüz veya tökezlediğiniz yerden,
elinize bir şeyler gelir. Sözcükler. Bir öykünün sözcükleri. Çığlığın getirdiği
öykünün …
Zepuralı kadınların öyküsü mü? Yoksa beyniniz
bir oyun mu oynuyor size? Ya da oyun içinde bir gizeme mi ışık tutuyor? İnsan
olmanın gizemine. Duyan insanın, gören insanın, bir sözcükten çığlık yaratan,
çığlıktan üzüntü, şefkat, duyarlılık yaratan insanın gizemine. İnsan olmanın.
Hissetmenin gizemine. Çığlığın getirdiği bilgiye. Ama her zaman hoş olmayan
bilgiye, öyküye, öykülere. Işık tutan bilgiye.
Aniden doğruldum
sahilde uzandığım yerden. Gülümsedim karanlık denize, kendime, kafamdakilere, o
kısa sürede düşündüklerime. Peki
Zepuralılar? Sanırım taşların arasından su olup akmış, tekrar bir çığlık olarak
kim bilir neresinde Homer’in şarap renkli denizinde başlamışlardı dolaşmaya,
kaldıkları yerden, bağıra çağıra. Bir gün uzanırsanız Kumbahçe sahilinde
çakılların üzerine, daha ziyade Paşa Tarlası tarafına, kulaklarınızı kabartın, belki
siz de duyarsınız Zepuralı kadınların deniz üzerindeki çığlıklarını.
Yorumlar
Yorum Gönder